Tahta, köşeli valizimi İbrahim’in kapısı bırakıp zile basalı 6 gün oldu. Daha kapıya koyar koymaz nemden pas tutmuş menteşeleri koyverdi. Ömrü buraya kadarmış fukaranın. Kolay değil tuza, suya, neme dayanmak. Bırak cansızı, canlıda bile ya pul ya da keçe gibi deri ister. O bile dayanmaz gecenin soğuğu üzerine çıkan gündüz güneşine, eskitir insanı ya, neyse.
Geldiğim günden beri çalıştırdı beni tarlada köpek. Neymiş efendim, Anadolu’yu anlayacakmışım. Anlayacakmışım da yediğimi hazırdan toplamayıp, kendim yetiştirecekmişim de bana ders olacakmış.
O dersi yıllar önce aldım ben İbrahim. Hani yatılı mektebi bitirip varımızı yoğumuzu o kapında kırılan tahta valize doldurduğumuz gün var ya, hani köy minibüsünü beklerken benim dönmekten vaz geçtiğim gün, son görüştüğümüz gün. O gün aldım ben o dersi.
Notu baştan verdi hayat bana, unutmayayım diye de sineme kazıdı. İstersen göstereyim İbrahim, hayallerim batarken yırtılan gömleğin düğmelerini açayım da gör o kocaman sıfırı iman tahtasında. Batarken derken abartmadım ha, gerçekten battı köpoğlusu. Ama nerden haberin olacak. Sen anca ayağının altında sabit duran toprağa güvenip elindeki kosayı sallamayı bilirsin. Harman sonunda tozlandım, güneşte terledim, şu kadar yürüdüm, bu kadar biçtim demeyi bilisin. Ya sonra? Sonrasını söyleyim ben sana İbrahim gardaşım, Tuzlu suyun üzerindekiler için hayat akşam ihtiyarın kahvesinde içilen ıhlamurun taze mi bayat mı olduğundan ibaret değil. Sen bakarsın ya dağın bağrına, uzaktan göremesen de yarı yola geldin mi aydınlıkta görür bilirsin buğdayın oradadır. Güneş yamaca vurdukça o başağın çatlayacağını bilirsin. Avucunda ovuşturur bu yıl bire kaç veriyor kestirirsin. Tuzlu suyun insanı işte bunu bilmez İbrahim. Bilmez. Bizim ekmeğimiz senin gibi koyduğun yerde durmaz, gezer durur derya derya. Bilmediğin bir şey daha sayayım sana İbrahim. Sabah uyanıp sobası sönmüş barakadan başını çıkartır dalgalı denize bakarsın. Cigarayı bile yakacak kibriti çakamadığın havada, kudurmuş denizin dalgası ıslak keçeyi göğsüyle döver gibi çarpar kendini iskelenin betonuna. Kendine bile acımayan suyun, üzerinde gezene tahammülü olmaz. Birkaç gün daha yaşamak için millete el açmak ağır gelir yüreğine de nasibini toplamak için çalıştırırsın takanın motorunu. Vesvese ya işte, halatları çözdükten hemen sonra düşündürür insana kaderini. Bir daha toprağa adım atabilecek misin bilemezsin.
Böyle bir gündü işte karinada o koca deliğin açıldığı gün. Önce karayel üzerime kapaklandı, ardından bulutlar sardı dört bir yanımı. Adı boşuna kara değil İbrahim yok şakası. Allah’ım! Koştum ağı toplamaya ama ne çare. Yağmur şakır şakır yağıyor. Ne olduğunu anlamadan çizmeler kesiliverdi yerden. Denize uçup gitmeyeyim diye tutundum ağın zincirine, düşmedim ama bu sefer de çalışan ırgat dur dinlemedi.
Gerisini anla artık İbrahim, takas ettim canımla parmağımın birini.
Sonra da dayanamadı vinç, koptu gitti zaten. Hani çocukken dağdan odun indirdiğimiz sığır arabasını yardan aşağı devirmiştik ya, sürüklenmiştik öküzlerle yokuş aşağı. Öyle bakakaldım ardından. Kan revan içinde kalkıp koştum, dedim bari dümeni kurtarayım ama beyimiz çoktan kopartmış tellerini, sarhoş gidiyor suyun üstünde. Güvertenin camına vuran dalganın suyu süzüldü, zaten gelmişiz boğazın kayalarına. Şu karşıdaki koca kavak ağacını al, daya dizine, kır çatır çatır. Öyle bir ses geldi İbrahim. Sağa sola çarpa çarpa indim merdivenden aşağı. Nasıl anlatayım sana gördüğümü. Hani yıllarca iş öğrencem derken milletten yediğim azarları, büyürken yediğim dayakları, bu köpoğlusunu alabileyim diye sokaklarda kalmalarımı, aç uyumalarımı, almadığım nefesimden arttırdıklarımı bir balona üflemişimde jilet gibi kayalar tüm o emekleri bir değmeyle patlatmışlar gibiydi. Çok korktum İbrahim, anlıyor musun? Bir tek tahta valizi kurtarabildim. Taka yan yan batarken, sağlam elimle valize tutunup kıyıya kadar yüzebildim. Şimdi burada her kulaçta tuzlu suyun yarayı nasıl dağladığını anlatsam da kahvede yarasına şekerli hamur basan emmi ne anlayacak Allah aşkına İbrahim. O yüzden gelme üzerime susuyorum diye. Susmuyorum aslında da konuşacak bir şey kalmadı…
Comments